Afrikalıların bir sözü vardır...



"Padişahlar içer mi içmez mi?"
"İçer ama az içer."
"Zinhar içmezler."
"2.Selim içer hatta 4. Mahmut daha çok içer."
"Kanuni kesinlikle içmez."
falan filan...
İçkinin tarih algısında bu kadar önemli hale getirilmesi objektif tarihçilik açısından gülüp geçilecek bir durumdur.
Tarih, psikoloji ya da siyaset gibi insana ait, toplumlara ait içerisinde ekonomik kavgalar,işgaller, sınıf mücadeleleri, sömürünün geçtiği bir düzlemdir. Böyle bir düzlemde objektifliği korumak tabiki zordur. Fakat sizin taraf olmanız verilerin çarpıtılması, yok edilmesi, görmezden gelinmesi boyutuna varmaması lazımdır.
Aslında tarih konusundaki teoriyi çok güzel özetleyen Afrikalı'ların bir sözü var ; "Aslanlar kendi tarihini yazana kadar, tarih hep avcıyı övecektir." dolayısla tarihe nasıl bakılması gerekliliğini isterseniz Muhteşem Yüzyıl dizisinden isterseniz Dünya tarihinden yola çıkın tarihin daha doğrusu "resmi" diye tabir edilen tarihin şöyle zaafları var ; " sarayları, savaşları, kralları, padişahları, şeyhülislamları, papaları esas alıyor" yani ONLARIN GÖZLERİYLE BİZE TARİH ÖĞRETİLİYOR.
Fakat biz biliyoruz ki tarihte Spartaküs'ler, Pir Sultan'lar, Hacı Bektaş'lar var, Torlak Kemal'ler...
Bu insanların gözünden bakıyoruz, örneğin ; Yemen' e gönderiliği bir daha dönmeyen askerleri bu insanların türkülerinden öğreniyoruz.
Tarih sadece "resmi" diye tabir edilen tarih algısından ibaret değildir. Resmi tarih vardır, abartılı tarih vardır, gerçek tarih vardır...
Ama muhafazakarlık (muhafaza eden) işin içine girince bizim tarihe bakışımız tarihle alakası olmayan bir noktaya geliyor.
Muhteşem Yüzyıl ile başlayan sorgulamaları ele alalım...
Biz, Kanuni Dönemi'ndeki adalet sistemini, eğitim sistemini, işgalleri, harem meselesindeki kölelik olayını konuşacağımıza bunları sorgulayacağımıza, "İçer mi içmez mi?" , "Harem öyle değil böyle" diye tartışmalar yaşıyoruz.
Egemenler, tarihi; kendilerine özgür bir toplum yaratmak için yazdırırlar.
Böyle bir tarih yazımı günümüzde gerçek bir vatandaş değilde "ayakların hep ayak başların hep baş" kalacağı bir zihniyette tarih yazdırılmak istense bu nasıl olacaktır?
-Kanuni dokunulmaz, kutsal bir şahsiyet imajı verdirilecektir.
Devlet, otorite neyse halkın kayıtsız, şartsız ona tabii olacağı vatandaşlar yetiştirmeye çalışacaktır.
Böyle bir tarih algısıda kaçınılmaz olarak Osmanlı' nın -Muhteşem Yüzyıl dizisinde yansıtılması gibi- adeta milli bir felaket olarak algılanacaktır.
Ciddi tarih kitapların bazen içlerinde bazen dipnotlarında aslında kabul edilemez bazı şeylere şiddetle karşı çıkacaklardır. (Muhteşem Yüzyıl'da olduğu gibi)
Tarihe biraz farklı açılardan yaklaşmamız lazım, ortada kutsanacak bir şey olmadığını olaya daha soğuk kanlı bakmamız gerektiğini ve tarihle günümüzün vatandaşlık bilinci, hak ve özgürlükler, barış vs. arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu da yavaş yavaş öğrenmeye başlamamız gerekir.
Eğer ki birileri bu ülkedeki Celali İsyanları'nı , Yunus Emre'leri, Pir Sultan'ları... Dünya'daki Spartaküs'leri... İşgale uğrayan, sömürülen halkların tarihlerini, onların gözüyle yazmaya başlamazsa her zaman devlette kim egemense o kendi istediği gibi yazdıracaktır. Bizlerde o algının peşinden sürüklenen insanlar olacağız.
Kendimize yabancılaşacağız...
Kraldan çok kralcı olacağız...
Sarayın "hık" deyicisi olacağız...
Oysa; saray, tüm dünyada saraydır.
Aslında bakarsanız Osmanlı Sarayı biraz Bizans'tır, biraz Abbasi'dir.
Diğer saraylara nasıl yaklaşıyorsak Osmanlı Sarayı'na da aynı soğukkanlılıkla yaklaşmamız gerekir.

1 yorum:

  1. walla sacma bi konubişey anladysam afrikan olayım......

    YanıtlaSil