Özel Yetkili Mahkemeler

Daha önceleri farklı isimler altında olan Özel Yetkili Mahkemeler bu ülkenin tarihinde, sistemin işleyişinin anlamamız açısında önemli olan mahkemelerdir.

Devletin istiklalinin, bağımsızlığının tehlikeli olduğu dönemlerde “İstiklal Mahkemeleri” olarak adlandırılmışlar…
Yönetimin gevşek olduğu dönemlerde “Sıkı Yönetim Mahkemeleri” olarak adlandırılmışlar…
Devletin güvenliğinin tehlikede olduğunun düşünüldüğü dönemlerde “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” olarak adlandırılmışlar…
Son olarak özel durumların olduğu, rejimin tehlikede olduğunun düşünüldüğü dönemlerde ise “Özel Yetkili Mahkemeler” olarak adlandırılmışlar…

Bu isimler, bu tanımlamalar, bu uygulamalar, bu mahkemelerin hukuk elbisesi giydirilmiş siyasal kurumlar olduğunu gösterir.
Özel Yetkili Mahkemeler; mevcut ve herkes için geçerli olan hukukun dışında yargılama yetkisine sahip olan mahkemelerdir.
Bunu ben şuna benzetiyorum: Savaş hukukunda gayrinizami harp olarak tanımlanan bir olgu vardır. Savaşın da kendine göre bir takım kuralları, nizamları ve hukuku vardır. Fakat savaş içinde “bile” mevcut savaş hukukunun dışına çıkabilen gayrinizami olan bir olgu söz konusudur. Bu gayrinizamın özel bir yetkisi vardır. Bu özel yetkiden sorumlu özel insanları vardır. Ve bu insanlar savaş hukukunun dışına çıkabilirler.
Aynı durum Özel Yetkili Mahkemeler için de geçerlidir.

Özel Yetkili Mahkemeler’ in öncesindeki Devlet Güvenlik Mahkemeleri de aynı niteliktedir.
Devletin güvenliğini tehdit eden kişiler devlet tarafından bu mahkemelerde yargılanıyordu. Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) nin kapsamındaki suçların soruşturmasını yürüten savcılık, hazırlık soruşturmasını polis veya jandarma ya da her ikisi birlikte yürütüyordu…
Polis; devletin iç güvenliğinden, jandarma; dış güvenliğinden sorumlu kolluk kuvvetleridir…
Soruşturmayı yürüten mahkeme de kendisini devletin güvenliği mahkemesi sayıyor…
Yargılanan suçlar da devletin güvenliğene yönellik suçlar…
Şimdi (?)
Devletin güvenliği aleyhine suçlar konusunda taraf olan, devletin güvenliğini doğrudan korumakla mükellef olan polis ve jandarmanın yürüttüğü soruşturma sonucunda siz sanık oluyorsunuz…Devletin güvenliğini korumakla yükümlü olan mahkemenin karşısında yargılanıyorsunuz ve ceza alıyorsunuz…
Hem yargılamayı yapanlar hem de soruşturmayı yürütenler devlet güvenliği anlamında taraf olduğunu ifade ediyorlar zaten…
Taraf olduklarını beyan ettikleri bir yargılamada, adalete uygun, tarafsız, insan haklarını esas alan bir kararın çıkması sizce mümkün mü ?

DGM öncesinde ise Sıkı Yönetim Mahkemeleri vardı.
Ülke yönetiminin gevşek yürütüldüğünü düşünen asker yetkili kişiler yönetimin sıkılaştırılması için bu mahkemeleri uzun yıllar kullanmışlardır.
Zihinlerinde şu yatmaktadır: Siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz biz el koyacağız ve daha sıkı yöneteceğiz.
Tabi buna uygun olarakta Sıkı Yönetim Mahkemeleri’ni kurmuşlardır.
Yönetimde asker varsa tabiki bu Sıkı Yönetim Mahkemeleri’nin de başında asker vardır.
Bu mahkemelerde genel olarak devlet aleyhine işlenildiği iddia edilen suçlar ile ilgili yargılama yapılıyordu.
Yargılamayı yapanlar ise devlet güvenliğinden doğrudan sorumlu olan askerlerdir. Buradan da adaletin çıkmayacağı çok açıktır. Kaldi ki pratikte yüzlerce örneği vardır.

Son olarak bu üç mahkemenin atası olan İstiklal Mahkemeleri vardır.
İstiklal Mahkemeleri’ nin adaletsizliği üzerine çokça örnek verilebilir fakat ben tek bir çıkarım yapmayı yeterli görüyorum: Bu mahkemede alınan kararlara itiraz edemezsiniz.

Aşağı yukarı aynı zihniyette olan bu dört farklı mahkemeye yönelik zaman zaman kampanyalar yapıldı.
İstiklal Mahkemelerine Hayır!
Sıkı Yönetim Mahkemelerine Hayır!
DGM’ lere Hayır!
Özel Yetkili Mahkemelere Hayır!
Bu kampanyaların hepsi önemlidir bu anlamda verilen mücadeleler desteklenemelidir.
Ben burada şunu vurgulamak istiyorum: Bu kampanyaları dönemsel hükümetlere mal etmekle sonuç alınamaz.
Mesela bugün Özel Yetkili Mahkemeler’ in kapatılmasına yönelik mücadeleyi “sadece” AKP’ ye bağlamamak gerekir. Çünkü bu mahkemeler –yazımın başlarında da belirttiğim gibi- sistemin işleyişini yansıtan mahkemelerdir.
Rejimin nasıl işlediğini yönelik ciddi ipuçları veren mahkemelerdir.

Bugün Özel Yetkili Mahkemeler’ in kararları sadece Özel Yetkili Mahkemeler’ in kararlı ile ilgili değil aynı zamanda Yargıtay ‘ ın (8. Ve 9. Ceza dairelerin) içtihatlarıyla da ilgilidir. Özel Yekili Mahkemeleri kaldırdığımızda karşımıza Yargıtay’ ın 8. Ve 9. Ceza dairelerinde alınmış olan içtihatlar çıkar. O yüzden bugün sadece Özel Yetkili Mahkemelere karşı çıkmak yerine bu “anlayışa” karşı çıkmak gerekir.

Ben hukukçu değilim fakat günümüzde bilgiye ulaşmak zor değil. Biraz araştırma sonucunda bazı bilgilere ulaştım: Bugün Özel Yetkili Mahkemeler’ in “uzun tutukluluk uygulamalarına” ya da “örgüt üyeliğine yönelik değerlendirmelerine” karşı çıkıyoruz. Çünkü bu hukukun teknik olarak işleyişine aykırıdır.Yargıtay, yaklaşık 80 yıl önceki içtihatlarıyla örgüt üyeliği sınırlamalarını belirlemişti. Fakat egemenlerin Kürtlere veya sosyalistlere bakışı değiştiği için 2000’ li yıllarda Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ nin içtihatıyla şöyle bir yenilik getirildi: Artık bu içtihada göre; Bir kişinin örgüt üyesi sayılabilmesi için örgüt ile fiziki, organik bağının olması gerekmiyor! Örneğin, örgütün hareketini kolaylaştırdığı düşünülen bir basın açıklamasına katılmakla örgüt üyesi sayılabilirsiniz. Bu, Yargıtay içtihatıyla kabul edilmiştir. Ben bu yazımda herhangi bir örgüt ismi kullanırsam bile örgüt üyesi gibi yargılanabilirim. Aynı örneği ceza kanununda da bulabiliriz: Örgüt üyesi olmadığı halde örgüt üyesi gibi cezalandırılır. Bu şuna benzer; hırsız olmadığınız halde hırsız gibi cezalandırılabilirsiniz ya da tecavüzcü olmadığınız halde tecavüzcü gibi cezalandırılabilirsiniz. Bu örnek bile bu mahkemelerin siyasi kimliği olduğunu kanıtlamaya yeter.

Mahkemeler hiç bir zaman sistemin koruyucusu olmamalıdır. Mahkemelerin asıl görevi adaleti sağlamak ise; insan haklarını ön plana alan hukuku uygulamalıdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder