Türkiye’ de “faşizm” var mı yok mu ?

Siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt, 20. yüzyılın gördüğü en tipik faşist rejimleri (Hitler’in Almanya’sı, Mussolini’nin İtalya’sı, Franco’nun İspanya’sı, Suharto’nun Endonezya’sı, Pinochet’nin Şili’si) inceleyerek Free Inquiry dergisinin bahar 2003 tarihli 23/2 sayısında yayımladığı makalesinde faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş.

Britt’in çok tartışılan, hatta Umberto Eco‘nun bir yazısından fazlaca esinlendiği söylenen ünlü makalesi, ‘yeni başlayanlar için 14 derste faşizm‘i anlatıyor:

1.Güçlü ve sürekli milliyetçilik

Faşist rejimler sürekli olarak milliyetçi söylemler, simgeler, sloglanlar, marşlar, şiarlar kullanma eğilimindedir. Kimi değer ve kişilerin, kutsanır. Bayramlarda her yere bayrak ve portler asılır.

Başbakan’ ın “Tek dil, tek bayrak, tek vatan, tek millet” diye “tek”lemesi…

Askerlerin veya milliyetçilerin: “Her Türk asker doğar”, “Her şey vatan için”, “En büyük Türk Atatürk”, “Vatan sana canım feda”, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları…

“Ne mutlu Türk’üm diyene” veya “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” marşları…

Ulusal bayramlarda sokakları Türk Bayrağı ve egemenlerin portleriyle süslemek…

2. İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi

Kendi vatandaşından korkan devlet kendi güvenliği için insanlarına “ihtiyaç” gereği belirli durumlarda “insan haklarının göz ardı edilebileceği” düşüncesini aşılar. Bugün insanlarımızın “işkenceye, yargısız infazlara, siyasal suikastlere, işkencelere, uzun süreli gözaltında bulunan insanlara” karşı tepkisiz kalması, başını başka tarafa çevirmesi hatta bu insanlık dışı uygulamaları onaylaması bunun kanıtıdır.

Hatta bugün ileri demokrasiyi uygumaya çalışanlar, daha düne “insan haklararını”, “demokrasileri” aşağılayıcı sözler söylemiyorlar mıydı?

Bu ülkede ellerindeki copları havaya kaldırarak “Kahrolsun İnsan Hakları!” diye slogan atarak yürüyüş yapan polisler olmadı mı?

Hatta polislerin attıkları bu sloganlara “Bu da polislerin hakkıdır” diye destekleyenler olmadı mı?

Yürüyüşlerinde “elleri patlayana kadar alkışlayan” insanlarımız olmadı mı?

Oldu!

3. Birlik için bir düşman belirlenmesi

Sokaktan geçen herhangi bir vatandaşa sorsak “Dört yanımız düşmanla çevrili”, “Türk’ ün Türk’ten başka dostu yoktur” diyecektir. Çünkü egemenlerimiz yıllardır bize şunu empoze etti: “İran düşman, Yunan düşman, Ermeni düşman, Rus düşman, Araplar düşman, Kürt düşman, cemaatçi düşman, komünist düşman, sosyalist düşman, ateist düşman…”

Sistem savunucularımız demokratik bir toplum oluşturmak yerine, insanların farklılıklarını avantaj olarak kullanmak yerine vatandaşlarına “Dört yanımız düşman” felsefesini benimsetmiş. O yüzden ülkenin kurulduğu günden beri (bugün de dahil) sistem savuncularının ağzından hep şunu duyarız: “milli birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günlerde…”

4. Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi

Aslında bu konuda açıklama yapmaya bile gerek yok kanımca sonuçta bu ülke “asker devlet”tir… Ordunun yüceltilmesi ve topluma entegre edilmesi zaten militarizmdir. Sosyal hayatta militarizmi her yerde görürüz. Okulda, sokakta, işte vs.vs. 7-8 yaşlarındaki çocukların sabahki törende öğretmenlerinin “günaydın”ından sonra “sağol” diye yanıt vermesinden, tutun da okula tek sıra halinde askeri nizama uygun olarak girmesine kadar. Hatta daha farklı bir örnek vereyim: Verem savaşı derneği, epilepsi ile savaş derneği, cüzzamla savaş, kanserle savaş hep bir savaş var… Hatta “barış için savaş” bile var… Bunun adı zaten militarizmdir. Öyle tahmin ediyorum ki; verdiğim örneklerin karşısında o kadar aşina olduğumuz için bir çoğunuz duyarsız kaldınız (?)

27 Mayıs…

12 Mart…

12 Eylül…

28 şubat…

27 nisan…

Sistemimizde “ordu” denildiğinde akan sular durur. Sosyal sorunların yaraları derinleşse bile gerekli görüldüğünde hükümet bütçesinden orduya aşırı miktarda pay verilir. Bkz. Askeri İç Hizmet Kanunu

5.Cinsel Ayrımcılık

Faşist hükümetlerin neredeyse tamamı “erkek egemen”liği üzerine kuruludur. Faşist rejimlerin altında, anânevî cinsiyet rolleri daha katı yapılır. Homofobiklik ve eşcinsellik karşıtlığı, ulusal politikanın temellerindendir. Mesela kürtaj yasaktır, başörtülüye ayrımcılık yapılır, kadının cinselliğini yaşamasına izin verilmez ama 14 yaşındaki bir kızı taciz edip yazar olabilirsiniz.

6. Kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması

Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. Sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.

Bunca zamandır Türkiye’ de medyanın konrol edildiğini, Başbakan’ ın RTÜK yasası ile padişah yetkilerine ulaştırıldığını, herhangibi bir internet sitesinin engellendiğini, düşüncesini beyan eden gazetecinin tutuklandığını, daha yayımlanmış kitabından dolayı soruşturmaya alınan yazarların olduğunu, 21 yaşındaki bir gencin masum blogunda yazdıklarından dolayı ceza aldığını Allah’ ıma çok şükür, yirmi bilmem kaç yaşındayım görmedim Türkiye’ de.

7.Milli güvenlik takıntısı

“Korku” hükümetleri bunu kitleler üzerinde motivasyon aracı olarak kullanır.

“Uzaylılar gelecek devleti eli geçirecek…”

“Yaza kalmaz şeriat gelecek…”

“Bu kış komünizm gelecek…”

8.Dinin ve devlet yönetiminin iç içe geçmesi

Faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Dinsel retorik ve terminoloji, hükümet liderlerinde ortaktır.

Biri AKP’ mi dedi ? Aynı şekilde CHP’yi de desin o halde…

Diyanet Kurumu devlete bağlı mı? Evet

İmamlar, devletin maaşlı memuru mu? Evet

Sivas katliamı döneminde olayları kışkırtanlardan biri olan Temel Karamollaoğlu Refah partisinden milletvekili seçilerek ve dokunulmazlık zırhına büründü mü? Evet

Bu ülkede Demirel’ den Ecevit’ e, Baykal’ dan, Tayyip’ e kadar siyasetçilerin hepsi “en iyi müslümanın” kendileri olduğunu iddia ettiler mi? Evet.

Hatta Kenan Evren bile meydanlara çıkıp Kuran’dan ayetler okudu mu? Evet

9.Özel sermayenin korunması

Faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.

Sizce bu ülkeyi TÜSİAD, MÜSİAD, Koç, Sabancı, Doğan, Albayraklar vs. mi yönetmeli yoksa HALK mı ?

10.Emekçinin ezilmesi

Faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.

Tekel işçilerinin direnişinden Ankara’ da torba yasaya karşı çıkan işçilere kadar yüzlerce binlerce örnek verilebilir fakat hepsini anlatmaya benim ömrüm yetmez. “1 Mayıs” demem yeterli olur sanırım..

11. Aydınların ve sanatın küçümsenmesi

Faşist rejimler, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. Sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.

Bu ülkede bir gecede profesör kadroları açılmadı mı? Geçmişte bu ülkenin hapisaneleri adeta akademik bir yuva gibi değil miydi? Bugün de dahil olmak üzere aydın kesimi, “ağzını açanı” içeriye atmıyorlar mı? Çıplak Yunan heykelleri için siyasiler “Ben böyle sanatın içine tükürürüm” demediler mi? Daha geçtiğimiz haftalarda “ucube” tartışması yaşanmadı mı?

12. Suç ve ceza konusunda aşırı saplantı

Faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.

Biber gazı, cop, tekme, sorguda yaşananlar vs.vs. polisin yetkileri ve uygulamaları hakkında örnekler vermeye gerek yok, gündemi biraz takip eden insanlar bunu zaten bilir. Bilmeyenler ise “Polis vazife ve salahiyet kanunu”nu inceleyebilir.

13. Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: Faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. Ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.

Osmanlı’ dan günümüze –günümüz de dahil- rüşvetin ve adam kayırmanın olduğunu herkes bilir.

14. Hileli seçimler: Faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. Faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.

Açık oy – kapalı sayımdan tutun, çöp konteynırlarından bulunan oy pusulalarına kadar seçimlere hile karışması ülkemizde adeta bir gelenek haline gelmiştir.

Biraz uzattığımın farkındayım “bu yazıyı” okuyorsanız bitmiştir. Şimdi yapmanız gereken yazının başlığını tekrar okuyup düşünmek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder