Kemalizm ve Nasyonal Sosyalizm

Kemalizm bir ideoloji mi ?

Benim ve çok önemli isimlerin çıkarımı aslında Kemalizm’ in Nasyonal Sosyalizm‘e yakınlık göstermesidir.

Bir kaç örnek verecek olursam;

-2. Dünya savaşı süresince Kemalist olarak tanımlanan Cumhuriyet gazetesi Hitler’ i desteklemiştir…

-Hitler’ in ; “Onun birincisi talebesi Mussolini’ dir, ikinci talebesi ise benim.” sözü… (Falih Rıfkı ATAY’ ın anılarında yazıyor… Berlin gezisinde Hitler, Falih Rıfkı ATAY a demiş)

-Tek parti dönemi ile Hitler-Mussolini döneminin benzerlikleri…

Hatta Mahmut Esat Bozkurt‘ un “Atatürk İhtilali” kitabında Kemalizm’ in ve Nasyonal Sosyalizm’ in karşılaştırmalı analizlerini bulabilirsiniz…

Bakın Bozkurt ne demiş: “Zamanımızın bir Alman tarihçisi gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür. Kemalizm otoriter bir demokrasidir ki kökleri halktadır. Türk milleti bir piramide benzer. Tabanı halk, tepesi yine halktan gelen baştır ki bizde buna şef denir. Şef otoritesini yine halktan alır. Demokrasi de bundan başka bir şey değildir.

Peki, Kemalizm ile Nasyonal sosyalizm birbirinden farklı mı? Tabi ki farklı fakat farklı göstermek yerine benzerliklerini bulmak daha az yorucu olur.

Bu yazımda kesinlikle Hitler ile Atatürk’ ü kıyaslayıp karşılaştırma yapmıyorum. Böyle bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermek istemem. Atatürk pragmatik bir liderdi hatta bence Atatürk kesinlikle Kemalist değildi ! Evet, değildi. Kemalizm, Atatürk’ ün dışında gelişmiş bir akımdır…Bu eleştirlerimi Mahmut Esat Bozkurt’a, Recep Peker’e, Şükrü Saraçoğlu’ na, İsmet İnönü’ ye ve benzerlerine yapmaktayım…

Kemalizm nedir ? Öncelikle tanımlamak için Kemalizm’ den ne anladığımızı beyan etmemiz gerekir. Kemalizm, Atatürk’ ün tanımladığı bir manifesto mudur? Yoksa 1923 sonrası ortaya çıkan yeni nesil ittihatçılık perspektifi mi? Bugün Kemalizm’ e baktığımızda karşımıza ikinci olan açı çıkmaktadır. Hal böyle olunca aslında bence Kemalizm yerine İnönücülük vs. denmeli…Nazizim-Faşizm’ in İnönücülükten (Tek parti diktası) pek bir farkı yoktur aslında (?) Tek fark belki bizimkilerin milletçilik karşısında daha yumaşak bir tavır sergilemeleridir (?) Anlayış olarak Ziya GÖKALP’ in Türk tanımı ile uyuşurlar zihniyet açısından… Bugünkü Kemalistler kendileri kabaca Atatürkçü ya da Ulusal solcu olarak tanımlamaktadırlar. Öncelikle ulusal sol’ un esasında sol ile sosyalizmle hiç bir alakası olmadığını söylemek isterim. Ulusal sol kavramının içerisinde “milliyetçilik” kavramı bulunmaktadır. Ayrıntılarıyla sol ve milliyetçilik konusuna girmeyeceğim. Solculuk ulus temelinde olmadığı için ulusal sol, sol olarak tanımlanamaz. Sınıfları esas alarak bir örgütlenme biçimidir Ulusal sol (Kemalizm) kavramı… Ulusu, burjuvazinin halkı örgütleme perspektifinde ele alır. Sol’ da asıl mesela “sınıf çatışmasıdır” sorun sınıfsal bir sorundur zaten… Bugün kendisine “solcuyum” diyen birey emeğin safında yerini almak zorundadır.Ulusal sol tabiki direkt olarak Nazizim değildir. Sol’ un küresel anlamda enternasyonalist, materyalist bakış açısının yanında; bireyi baz alan ve çoğulculuğa da karşı duran bir anlayışı hakimdir. 19. yüzyılda kaynakla bakışla beraber her şeyin temeline sahip sınıfın otoritesi, devletin istediği kültürü dayatan bir çeşit devlet elli kapitalizm Fransa’ da “Ulusal sol” diye isimlendirlmeye başlanmıştı. Dünya’ da bu akımın anlayışla hakim sınıfın ırkçılığını da alması gecikmedi tabi… Kendini milliyetçilik temelinde şekillendiren akım tabi ki de zamanla ırkçıların dünya görüşü haline gelecektir, gelmiştir.

Bir de “devletçilik” ilkesi vardır (?) Devletçiliği savunan Sol anlayış (?) Burada bir “Kadro” parantezi açmak farz olacak. Kadro dergisi, 1932 ile 34 yılları arasında Mustafa Kemal’in isteğiyle Vedat Nedim, Şevket Süreyya gibi eski komünistlerin ve ilerici Yakup Kadri’nin önderliğinde çıkarılmış siyasi, toplumsal ve ekonomik konuları ele alan bir dergidir. Bu gençler açıkça, maksatlarının Türk İnkılâbı’nın ideolojisini belirlemek olduğunu beyan ediyorlardı. Türk devletçiliği, ilk kez Kadrocular tarafından teorize edilmiştir. Kadro’daki, KUTV (Doğu İşçileri Komünist Üniversitesi) mezunu eski tüfeklerin tarihe bakışları, ‘tarihsel materyalizm’ çizgisine yakındı ve açıkça fark edilebiliyordu. Kadro, sınıf gerçeğini ele alıyor ama sınıfsal siyasetten de önemle uzak duruyor, sınıflar üstü bir ideolojinin peşine düşüyordu. Peker ve İnönü ikilisini çok fena derecede rahatsız ediyorlardı. Kadro hükümetle çatışmak için değil, onlara teorik dayanak olmak için kurulmuş bir dergiydi, hatta Kadro’nun ilk sayılarında İsmet Paşa’nın devletçilik ile ilgili yazıları vardır. Yakup Kadri, “Politikada 45 Yıl” adlı kitabında, ‘ilk zamanlar bizle aynı paralelde devam eden adam daha sonra Peker ile beraber dergiyi kapatmamıza sebep oldu’ temasında olayı anlatmaktadır. Çünkü vakit geçtikçe Kadro, ideolojileşmeye, bir yönetim sistemi önermeye, devletin palazlandırmaya gayret ettiği hür teşebbüs ve sermaye sınıfını tamamen devlet kontrolüne almaya çalışan, hür teşebbüsün çok sınırlı ve devlet kontrolünde olduğu, tek partili ve sınıflar üstü bir çeşit devlet sosyalizmini önermeye başlamışlardı. Kısacası, tek parti demokrasisine dayalı (Kadrocuların kendi tanımlarıdır) koyu bir devletçilik ve sosyal adaletçiliği Türk İnkılâbının ideolojisi hâline getirmeye çalışıyorlardı. Bu yaptıkları İnönü-Peker ikilisince affedilmedi tabii. Yakup Kadri, yine aynı kitabında, inkılâbın ideolojisini yaratmaya kalkıştıklarında, Peker’in kendisini odasına çağırtıp, ‘bu iş size mi kaldı, ne cüret’ minvalinde kendisi azarladığını ve ikaz ettiğini anlatır. 1934′te “muhteşem ikili” bu hareketin ipini çekerken, Mustafa Kemal ses çıkarmamıştır. (Bu kimileri tarafından, Mustafa Kemal’in de Kadro Hareketi’nden rahatsız olduğu şeklinde yorumlanır; kimilerince de Mustafa Kemal’in o dönemlerde hükümet üstünde etkisinin kalmadığının delili olarak yorumlanır. Bence, her iki yorumun da doğruluk payı var.) Genç aydınların şekillendirmeye gayret ettiği Türk sosyalizmi, hem emeklemeyi dahi bilmeyen sermaye sınıfını (Celal Bayar-İş Bankası Grubu), hem çok kuvvetli olan bürokrasiyi (İnönü-Peker) çok rahatsız etmiş ve muhtemelen de Türk İnkılâbının başkumandanını da işkillendirdiğinden yayın hayatına kendisi son vermek durumunda kalmıştır. Ancak Kadro daha sonra Doğan Avcıoğlu önderliğindeki ‘Türk sosyalizmi’ hareketine ve Devrim dergisine rehber olmuştur. Avcıoğlu, Yön dergisinden itibaren hep refereansını Kadro’dan almıştır. Şevket Süreyyalar, Vedat Nedimler, Yakup Kadriler ülkenin ilk ulusal sosyalistleriydiler (ulusal solcu); Devrim dergisi, 9 Mart hareketi ve Ziverbey Köşkü ile anımsadığımız Avcıoğlu, Selçuk, Altan gibi isimler Kadro’dan yola çıkmış daha ‘sol’ bir konumdaki, emekçiye değil, bürokrasiye güvenmeyi tercih etmiş fikir adamlarıydılar. (Devrim hareketinde herkes daha sonra bir yerlere savrulup yeni pozisyonlar almışlardır ya, neyse) Şimdi, ben bu adamların da solculuklarını doğru bulmam !

Bugün 29 Ekim, her yerde kendilerine Kemalist diyen Ulusalcı diyen Ulusal solcu diyen insanlar olacaktır. Bu insanlara “Siz faşistsiniz” demem. Haksızlık olur. Hepsi Faşist değildir, Allahları var. Bu işbirlikçilerin sorunu sadece “bilgisizliktir” Bir çok Kemalist’ in, Ulusalcının, Ulusal solcunun “Kadro” dergisini burada duyduklarına da eminim…

Neyse…

Bugün 29 Ekim, Cumhuriyet bayramı kutlu olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder