Kürt Sorunu İçin

Kürt sorunun militarist bir zihinde çözülemeyeceği konusunda girişimlerin demokratik somut adımların atılmasını zorunlu hale gelmiştir. Devletin Kürtleri görmezden gelme anlıyışına bir son vererek çözüme yönelik “demokratik adımları” atması zorunludur. Bu zeminde soğukkanlılığı koruyarak, milliyetçi duyguların getirdiği refleksif eylemlerden kaçınılması gerekir. Her iki tarafta bir masada iletişim halinde olmalıdır.Çünkü hiç bir savaş çözüm getirmez, getirmemiştir…

Demokratik yönden uzlaşma için zaman zaman bir masada oturulsada , siyasi zeminde konuşmalara varılsada AKP, Kürt sorununda barışı tam olarak desteklemiyor. Bu sorunun çözümü için ordu ve siyaset diyor. Fakat bilinmesi gerek bir durum var ki, bir gerçek var ki o bölge yıllardır ekonomik anlamda bir destekten mahrum bırakıldı. Devlet hatasını görmeli ! PKK’ yi bitirmek için orduya ayıracağın 1 lira başkadır sorunu demokrasi eşiğinde çözmek için ayrıcağın 1 lira başkadır…

Olaya ekonomik sorun, PKK sorunu, terör sorunu şeklinde bakmamak gerekir. Bunun adı Kürt sorunudur. Devlet buna PKK sorunu şeklinde yaklaşarak enerjisini o yönde harcarsa asıl meseleden kaçıyor demektir.Terörle mücadele PKK aktifliğini koruduğu müddetçe tabi ki devam edecektir ama öbür taraftan da başka bir sorun var Kürt sorunu var bu ülkede… “Siz hele bir silahları bırakın biz sonra bakarız” ya da “Seçim sonrasında biz sorunu çözeriz” şeklinde yaklaşmamak gerekir. Ortada kanayan bir yara var acil olarak kolları sıvayıp çözüm için somut adımlar sergilenmelidir.Sorunun çözümü için önce adı belirlenmelidir…

Savaş çığırtkanlığından kurtularak barışçıl bir anlayış için ilk olarak basından başlanılmalı bunun yanında sivil toplum örgütleriyle de ortak çalışma yapılmalıdır.Çünkü halk milliyetçilik anlamında hassastır çabuk galeyane gelebiliyor, refleksif davranabiliyor… Öncelikle bu atmosfer ortadan kaldırılmalı. Mesela TV’ lerde artık “Türk ordusu terörle mücadele için falanca askeri aracı, silahı aldı.” haberleri yerine demokratik çözüm için psikolojik zemin hazırlanmalı. Kısaca politikanın nefes alması için şans verilmelidir.

Devlet etnik temeller üzerine kurulu bir politika belirlerse bu mevcut devlet yapılanması içinde Kürtler kendini ifade edemeyecekse siyasi zemine, iletişime, diyaloga izin vermiyorsan bunun karşısında da Kürtler ya ayrı devlet kurmak ister ya da mevcut yapılanma içerisinde kendi benliğini koruyacak bir yapıda özerk bölge ister. Ne olursa olsun devlet olarak etnik zemine oturtursan politikanı bu eninde sonunda bölünmeye gidecektir ! Özerklikte de bölgesellik ön plana çıkartılırsa sıkıntılar olur… Sonuçta Kürtler tek bir bölgede yaşamıyor (?) Yapıcı çözümler için tek reçete diyalog, karşılıklı uzlaşmadır.

Mesela Kürtler kendi dillerinde eğitim mi istiyor ? Bu çözülebilir… Bölge meclislerin var senin her yerde buna onlar karar versin. Türkiye’ nin her yerinde Kürtçe eğitim yapman gerekmez. Atıyorum Sinop’ ta neden Kürtçe eğitim olsun ? Ama talep olan yerler oluyorsa yapılabilir. Bunda ne zarar olabilir ki ?

Ankara’ da yaşanan krizin sebepleri belli. Aslında Ankara’ da iktidarda muhalefette orduya yönelik oynuyor. Bu tehlikeli ! Demokrasi gereği her şey eleştirilebilir fakat bu eleştiri ordunun yapısını karıştırmaya yönelikse “vay sen buradan niye çekildin, niye oradaki halkı yok etmedin” şeklinde bir eleştiriyse bu hem saçma hem de realiteden uzak olur.Bölge ateş altında, çocuklar ölüyor… Bir taraftan çocuklar ölürken diğer taraftan da psikolojik bir yıkım söz konusu. Bunların üzerine kimileri saçma sapan söylemlerde bulunuyor bunun ardından yine yıkım oluyor.Ordu sıkıntıda “Bu Amerikan ordusu” diyorlar… Doğru ! Bu gün Pentagon’dan verilen görevlere göre tavır alan bir ordumuz var bunu kimse inkar edemez…

“Kürt sorunu vardır.” şeklinde yaklaşarak sorunu kabul ediyorsan, Kürtlerin en tabii haklarının baskı altında olduğunu kendine söylebiliyorsan o zaman yapılması gerekende kendiliğinden gelecektir. Bu atmosferde karşına muhatapları yani Kürtleri alacaksın onların özgürce kendilerini ifade etmesine, örgütlenmesine izin vereceksin. Bu atmosfer dahilinde onların görüşlerini, sorunlarını, çözüm önerilierini sunabilecekleri, tartışabilecekleri şiddetten uzak demokratik yöntemler eşiğindeki zemin hazırlanmalıdır. Bugün ordu bile tek başına askeri çözümün çözüm olamayacağı görüşündedir.Kürt sorunu toplumsal anlamda bir meşruiyet kazandı, bunu hukuksal zemine oturtarak siyasal anlamda da kazandırmalıyız.

Buğün AKP iktidarının sorunun çözümüne yönelik girişimimlerine bakıyoruz ki İslam var… Diyanet’ e ayrılan bütçeden Doğu ve G.Doğu’ ya acil olarak bin küsür camii’ nin yapılması tasarlanıyor. Bu dini motifleri kullanarak Kürtleri yanına çekme politikasıdır ! Bu sorunun kaynağını görmemek demektir… Kürt sorunu çözmek için öncelikle hakların hukuksal zemine oturtulması gerekir. Sadece yasa yapmakla çözülmese de çözmek için yol açılmış olur. Bu koyacağın yasalar bu ülkede yaşayan her türlü kültürün, dilin, ırkın birarada yaşamasına müsayit olmalıdır.Vatandaş tanımının illa ki Anayasa’ da yer almasına da gerek yok. İlla yapacaksan da bu herkesi tatmin eden bir anlayışta olmalıdır. Örneğin : ” Türkiye’ de yaşayan herkes dil, din, ırk, kültür vs. ayrımı olmamaksızın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.” denilebilir (?) Etnik , dinsel vurgu yapmaya gerek yok…

Önce silahlar gömülsün sonra gereğini yaparız, anlayışı yanlıştır. Daha önce de ateşkestler yapıldı fakat demokratik anlamda somut adım atılmadı. Haliyle de bir güvensizlik durumu açığa çıktı. Sorunu çözmek için önce politik adımlar atılmalıdır yoksa mümkün değildir. Yani hiç kimse görüşünden, düşüncesinden dolayı hapse atılmamlı, baskı altında kalmamalı, yargılanmamalı… Bu tür düşünsel anlamdaki özgür ortamı yaratırsan, bunu anayasal anlamda teminat altına alırsan ancak o zaman güven oluşturur ve muhataplarını karşına alır oturursun…

Egemenlerin yanlış zihninden dolayı ortaya çıkan faturanın bedeli ;40 binden fazla gencin ölümü, 300 milyon doların savaş araç gereçlerine yatırılması, boşaltılan köylerin neticesinde tarım ve hayvancılığın neredeyse bitmesi, eti ve benzini en pahalıya tüketmemiz, buğdayda bile dışa bağımlılığımız vs.vs. bunların dışında bir de psikolojik travmalar var… Tüm bunların sebebi egemenlerimizin zihnindeki “şiddet” sempatisidir. Kürt sorununu şiddetle çözme girişimleridir…

AKP’ nin dolayısıyla devletin Kürt sorununa yönelik politikasında islami motifler kullanılarak ve halkı iyice yoksullaştırıp biat kültürünü empoze ederek Kürtleri kültürel anlamda yok sayıp sadaka sisteminde esir almaktadır.Bunun sonucu olarak da bir taraftan devlete dönüp, senin yapamadığın şeyi ben İslamizasyonla yaklaşarak halktan görünerek yapıyorum, derken diğer bir taraftan da Kürtlere dönüp, biz aslında sizin sorununuzu çözmek istiyoruz fakat devlet engelliyor dolayısıyla beni desteklemelisiniz, demektedir.Dolayısıyla AKP çözüm için demokratik zemini hazırlamaktansa islami motifleri ve yeni liberal egemenliğini yagınlaştırmak için Makyavelist bir anlayış gütmektedir.

Kürt sorunu aslında bir bakıma da Türkiye’nin demokratik devrim sürecini tamamlayamamasından kaynaklı bir sonuçtur.Bunun en temel sorunu; burjuvanın kendi iç dinamiğiyle yoğurulmayıp dışa bağımlı olması bunun yanı sıra işçi sınıfının aktif olamaması Türkiye’de demokratik devrim hareketlerinin oluşamadığının göstergeleridir.Yıllardır egemen sınıf özgürlükçü demokratik bir anlayışa sahip olamadı bu ülkede,gerek Kürt meselesinde olsun gerek diğer meselelerde olsun siyasi tavrın yıkıcı, baskıcı,zorbacı elbise giymesi yerine daha uzlaşmacı,özgürlükçü ve demokratik anlayışta olması gerekir.

Sorun içi militarizmden uzak barışçıl ve demokratik adımlar atılarak çözüm isteniyorsa “yerinden yönetim” uygulanmalıdır. Yerel halk meclisleri desteklenmeli bunlara yönetsel yetkiler verilmelidir.Soruna tepeden bakan dayatmacı bir politika yerine bunun tam tersi olan en küçük yerel oluşumlardan başlayarak, her bölgede yaşayan insanların etnik,dinsel ve mezhepsel farklara bakılmasızın o bölgedeki sorunları o bölgedeki yaşayan insanların iradesine bırakmak gerekir.Şüphesiz ki her yönetim biçiminin zaafları olduğu gibi yerinden yönetimde de sorunlar olabilir; eğer halk bilinçli ve örgütlü bir yapıda değilse, yerel anlamda oligarşiler halkın iradesi yerine geçerek sorunlara sebebiyet verebilir.Fakat yine de bugünkü atmosferden daha kötü olamaz ve bu önlenebilir. Bunu önlemenin de yolu halkların eşitlik ve özgürlük anlayışı içerisinde bir arada yaşamalarını savunan devrimci düşünsel yapının toplum içinde filizlenerek etkin hale gelmesiyle önlenecektir.

Türkiye’ nin bir çok sorunu var . Bunlardan en büyüğü şüphesiz Kürt sorunudur… Ülkemiz bu mesele yüzünden vatandaşını, zamanını, enerjisini, parasını vs. kaybediyor.

Bir tarafta milliyetçi Türkler; Kürtler aslında Türk’ tür diyerek görmezden geliyorlar, sorunu ekonomik sorun olarak algılıyorlar. Sorunun silahla çözüleceğini düşünüyorlar. Bu saçmalıkla nereden baksak 30 yıldır uğraşıyoruz… Görünen o ki bu anlayışla 30 yıl kadar daha uğraşsan yine çözülmeyecek. Ben ordu geri çekilsin demiyorum. PKK silahlı yapısını korudukça tabi ki ordu da terörle mücadele etmeli. Olaya sadece ekonomik sorun olarak bakmak yanlış ! Ekonomik sorunu halletsen bile ortada hala bir Kürt sorunu olacaktır… Çünkü bu sorun temelde kültürel bir sorundur.

Diğer bir tarafta da Kürtlerin bir kısmı; bölge yönetiminin hemen Kürt yöneticilere devredilmesi gerektiğini, PKK’ nın silahlı bir örgüt olarak bölgede kafasına göre dolaşabileceğini, düşünerek sorunu çözme peşindeler.

Biri terör sorunu derken diğeri kürt özgürlük hareketi demekte.Her iki anlayışta silahlı olduğu için soruna çözüm getirmez ! Bunca yıldır, bunca insanlar, bunca harcanan parayla, bunca enerjiyle sorunun bu şekilde çözülemeyeceğini gördük… Her iki tarafta sorunun “silahla” çözüleceği düşüncesinden vazgeçmelidir.

Politikanın nefes alması için demokratik anlamda ortak bir zemin oluşturulmalıdır. Bu zemin Anayasal anlamda güvence altına alınmalıdır.Bu demokratik zeminde devlet muhataplarına anayasal anlamda güvence vererek karşısına alıp konuşmalıdır.Devlet, iktidar bunu yaparken de “hele siz bir silahları gömün sonra çözeriz” demesine bile gerek yoktur. Sorunu çözmek istiyorsan iktidar olarak üzerine düşen görevi bir an önce yap !

Bu düzlemde bir çok fikir ortaya atılıyor… Bunlardan birisi de federatif sistem…

Federatif sistem kabaca, merkez ile devlet/eyalet/bölge arasında iktidar paylaşımıdır. Karşılıklı olarak Anayasal anlamda güvence altına alınmış yerel düzeyde yetki paylaşımıdır. Bu sistemi aslında dünyada bir çok devlet çeşitli ayrıntıları olmakla beraber kullanmaktadır. Türkiye’ de, ABD gibi başkanlık sistemi ile yönetilen bir federasyonun Kürt meselesinde çözüm olabileceğini düşünüyorum. Bu sistemin artıları olduğu gibi eksileri de vardır şüphesiz bunların konuşulması, tartışılması gerekir….

Dünya konjonktürünü baktığımızda bu sistemi benimseyen devletlerin çok hızlı gelişim gösterdiğini görmekteyiz.

Sistem sorun yaratan değil bilhakis sorunların çözümünü kolaylaştıran bir modeldir ve her şeyden önemlisi demokrasi üzerine şekillenir. Sadece farklı halkların, dillerin, dinlerin aktif olduğu halk kitlelerine yönelik değil aynı zamanda çağdışı kalmakta ısrarcı devletlerin anlamak istemedikleri bir toplumsal anlamda kalkınma modeli, kişi hak ve özgürlüklerinin korunduğu toplumun refah düzeyine ulaşmasındaki uygulanabilir bir yapılanmadır.

Eskiden insanlarda şöyle bir algı vardı “Güçlü bir devlet ancak güçlü bir liderle sağlanır.” hatta bu şirketlerde de vardı. Fakat bugün güçlü dediğimiz devletlere, şirketlere bakınca bu yapının tam tersinin işlediğini görürürüz.Tek bir liderin kararı ile değil o şirket ya da devletin bünyesindeki herkesin kararıyla sorunların çözümü kolaylaşmaktadır.

Fedaratif sistem, yerinde yönetimi, bölgedeki demokrasiyi federal merkez ile otonom eyalet ve yöreler arasında yasama ve yürütme yetkilerinin paylaşılmasını öngören bir örgütlenme biçimidir. Sorumluluk alma ve paylaşma, sorunları uzlaşmacı bir anlayış içerisinde çözme kültürünü oluşturur.Çok uluslu devletlerde kullanılması bu yüzden avantajdır.

Merkezi sistemde bireyin eleştirel duyarlılığı azalmakla beraber kitlelerin merkeze körü körüne bağlılıları vardır. Bu da toplumsal yaşamın köleleşmesine hatta mekanikleşmesine yol açmaktadır. Ulusal devleti anlayışı, farklılığı dışlayan tek millet, tek dil, tek din gibi dayatmayı sunmaktadır. Glabolleşmeye ters bir durumdur. Ulusalcılık ancak dış politikada uygulanabilir. İç politikada ulusalcılık anlayışını hakim kılarsak bu süreçte ülkeyi bölünmeye sevk ederiz. Tek etnik kimlikli ve merkeziyetçi ulus-devlet modeli, bunca kültürel çeşitliliği barındıran coğrafyamıza yabancı kalıyor. Ulus – devletle gelen parçalanmışlık, ayrımcılık ve istikrarsızlık üzerine yoğurulmuş bir anlayış yerine ulus devletin bir biçimi olan federatif modelle farklı millet ve kültürlerin bir arada yaşadığı bölgede uzlaştırıcı ve birleştirici yapıyı aktif hale getirmeliyiz.

Malumunuz Türkiye’ nin birbiriyle bağlantılı pek çok sorunu bulunuyor. Sorunlara çözüm için tek reçete “diyalog” bu da uzlaşmayla, köklü anayasal ve yapısal reformların gerçekleştirilmesiyle mümkün olur.Bu anlayışın da ancak çoğulcu ve katılımcı demokrasiye geçilme mümkün olacağını ön plana almalıyız.

Peki bu nasıl olacak ?

Çoğulcu demokrasiye geçiş için anayasal anlamda değişikliğe gidilerek bu platformun oluşması için yeterli zemin hazırlanmalıdır.Bu çerçevede her türlü düşünceye, örgütlenmeye özgürlük tanınmalı insanların, grupların siyasal zeminde düşüncelerini söylemesi için gerekli düzenlemel yapılmalı varolan engeller kaldırılmalıdır.

Merkeziyetçi devlet yapısında değişikliğe gidilerek ülke çapında uygulanabilir fedaratif yapılanmaya gidilmelidir.Uygulanabilir dedim çünkü kimileri bu federatif modeli; toprağa, etnik kökene dayalı yapma amacındalar. Bunun pratize edilmesi mümkün değildir. Çünkü, etnik kimliğe dayalı bir yapılanmayı ele alalım; mesela Kürtler sadece doğuda ve G.Doğu’ da yaşamıyor ki ! İstanbul’ da, İzmir’ de yaşayan Kürt kökenli vatandaşları napacaksın ? Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyalardaki Türkleri ne yapacaksın? Bunlar cevap yok. Bu etnik kökene dayalı fedaratif modelin uygulanması mümkün değildir.

Federatif modeli etnik zemine ve toprağa dayalı bir şekle dönüştürsen bu model yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı işlemez.Etnik ve toprağa dayalı olmayan idari temeller üzerinde bölgesel meclislere dayalı bir yetki paylaşımını savunmalıyız.

Federal modeldeki Türkiye’ de konuşulan tüm diller, ülkenin tarihsel ve kültürel zenginliğinin bir parçası olarak kabul edilmelidir. Türkçe tüm ülkede resmi dil olarak kalmalıdır. Belli bir bölgedeki sorunlara o bölgedeki insanların karar vermesi sorunların çözümünde daha verimler sonuçlar almamızı sağlar.Örneğin dil sorunu mu var ? Bir bölgede Kürtçe dil talepleri varsa orada ikinci dil olarak Kürtçe okutulabilir.Ülkenin her yerinde okutmana gerek yok.Atıyorum Trabzon’ da Kürtçe dil talebi olmayabilir. Hatta Trabzon’ da Lazca talep olursa orada da ikinci dil olarak Lazca okutulabilir. Bunun kime ne zararı var ? Hatta ben bu çeşitliliğin ülkeye fayda sağlayacağınıda düşünüyorum.

Sloganlaşmış siyaseti pek sevmesemde “ulusların kaderini tayin etme hakkı” olduğunu düşünüyorum.

Hatta bakın size bir kaç örnek vereyim, isimlere dikkat edin…

Ahmet Türk: “Biz, on yedi bin faili meçhul dahil her şeyi unutmaya hazırız.”

Selahattin Demirtaş: “Bizim demokratik özerklik projemiz, etnik esasa dayalı bir yerel yönetim modeli değil. Bölgelerin kendi ihtiyacına, idari yapısına, demokratik özerkliklerine, adem-i merkeziyete (yerinden yönetim) dayalı bir yapılanma modelidir. Ayrıca sadece Kürtler için değil, Doğu-Güneydoğu için değil, bütün Türkiye’nin tamamında bir idari yapılanma olmalı. Yoksa Türkiye’nin doğusunda özerk yapı olacak, geri kalanı merkezi sistem, bu Türkiye açısından çözüm değil… Türkiye’de herhangi bir etnik kimliğin diğer etnik kimliklerden kendini ayrıştırmaya yönelik bir talebi olursa… Veya kendi örgütsel modelini işte Kürt parlamentosu gibi, öne çıkarmayı düşünürse bu etnik bir çatışmaya gider.”

Kürt hareketinin siyasi kanalı aslında sanıldığı gibi bölünme yoluna gitmiyor… Hatta bu söylemler

CHP’ nin çözüm önerilerinde de var. CHP söyleyince “iyi” BDP söyleyince “bölücü” oluyor.Sorun yaratma konusunda üstümüze yok…

Bu zeminin hazırlanması için yapılacak çok şey var ama öncelikli olarak ;

Seçim barajı kaldırılmalı

Seçim yasası ve siyasi partiler yasası değiştirilerek demokratişlem sağlanmalı

Ana dilde eğitim talebi karşılanmalı

Düşünce ve ifade özgürlükleri anayasal zemine oturtularak güvence altına alınmalı

Siyasi yasaklar kaldırılmalı

Herkesin kendi kültürünü yaşaması hatta geliştirilmesi anayasal zeminde güvence altına alınmalı

Koruculuk sistemi tekrar şekillenmeli

Kim tarafından ne amaçlı yapılmış olursa olsun insanlık suçlarının açığa çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmalı

Hem sorunun çözümü hem de Türkiye‘nin demokratikleşmesine hizmet etmesi açısından yerinden yönetim ilkelerinin doğrudan demokrasi temelinde geliştirilmesi, yerel halk meclislerinin yönetsel yetkilerle donatılmasını amaçlayan ve merkezin yetkilerinin yerel yönetimlere devri kapsamında idari, siyasi düzenlemeler gerçekleştirilmelidir

Dünya deneyimleri de dikkate alınarak bir silahsızlandırma programı belirlenmeli

Barış için savaş olmaz, savaşla barış da olmaz.

Barışı isteyenler sadece barışı anmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder