Egemenlerin Hukuku Rejimi Korur

Türkiye tam anlamıyla hukuk devleti olsaydı; bugün, Cumartesi Anneleri bilmem kaçıncı defa Galatasaray Lisesi’ nin önünde toplanmazdı, Hrant Dink’ in eşinin yüzünde acı görmezdik, Kemal Türkler’ in kızında isyan olmazdı…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin Anayasal düzlemde “hukuk devleti” olduğu hatta “değiştirilmeye teşebbüs dahi edilemez” maddesinin yer aldığı bir zeminde “hukuk” ile “adalet” arasında ilişki her zaman ters orantılı olmuştur.

İnsanlar tarih boyunca en eski toplumlarda bile adalete ihtiyaç duymuştur. Fakat bu süreç adaleti sağlamaya yönelik değil, kurulu düzenin devam etmesine yönelik olmuştur. Türkiye’ de hukuk sistemimiz, adaletsiz ve vicdan yoksunudur. Kurucu mantığı adaleti sağlamaya değil, ne pahasına olursa olsun rejimi korumaya yöneliktir…

Türkiye’ de belki iyi mühendis, iyi fizikçi ya da iyi doktor yetişmeyebilir. Fakat, Türkiye’ de iyi hukukçu yetişir. Bu, hukuk fakültelerimiz çok kaliteli olmasından değildir. Bu, avukatlarımızın polis kurşunuyla ölenlerin, gözaltında kaybedilenlerin, işkence görenlerin, asit çukurlarına gömülenlerin vs. acılarına hukukçularımızın ortak olmasındandır.

Türkiye’ de bugün hukuk üzerine bir tartışma yaşanıyor…
Bir tarafta AKP ve Cemaat’ in hukuk üzerine egemen olmasıyla “vesayet rejiminin sonu” diyenler…
Diğer tarafta (sanki öncesinde T.C. gerçekten “hukuk”a dayanıyormuş gibi) “hukuk devletinin katledildiğini” söyleyen laik cephe…
Malesef iki yanlıştan da bir doğru çıkmıyor.

Egemenlerin “hukuk”unda ezilenler için baskı aracı her zaman polis olmuştur.
Bu Türkiye’ de de böyledir!
*Parasız eğitim talebi için dershanede açtıkları pankart için 63 yıl ceza talep edilen gençler..
*Ücretsiz eğitim isteği için Başbakan’ a pankart açan ve 9 aydır cezaevinde tutulan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer…
*İzmir’ de polis kurşunuyla ölen Baran Tursun’ un haksızlığa karşı mücadele eden ailesini “terör destekçisi” diye gözaltına alan…
*Motorunu kullanırken polisin ”Dur” ihtarını duymayan ya da paniğe kapılan18 yaşındaki Çağdaş Gemlik’ in kafasına sıkılan kurşun… Ardından polise verilen cezayı “öldürme kastı yoktur, yaralama kastı vardır” diye bozan…
*Hanefi Avcı’ nın ihanetini uyduruk terör örgütüyle cezalandırmaya kalkışan ve bunu yaparkende devrimcileri malzeme yapan…
*Diyarbakır’ da, Barış Grubu’ nu karşılamak için bildiri yayınlayan DTP Nusaybin ilçe örgütü yöneticileriyle yetinmeyip, bildiriyi yayınlayan matbaacıya da ceza kesen…
*Sol sitelere girdiği gerekçesiyle Devrimci Karargah üyesi suçlamasıyla karşılan ve 18 aydır tahliye edilmeyen Ergin Öncü…
* Edirne’de bildiri dağıttıkları için gözaltına alınan üç üniversite öğrencisine destek için imza standı açıp linç girişimine maruz kalan Halk Cephesi üyelerini sanık sandalyesine oturturken, linççilerin kılına dokunmayan…
*Ogün Samast ile onur fotoğrafı çektiren ve Hrant Dink’ in katilini çocuk mahkemesinde yargılatan…
İleri demokrasiye geçeceğimizin söylendiği şu günlerde adaletsizliklerin listesini uzatmaya gerek var mı ?

Türkiye’ de bugünlerde yaşanan değişim, ne “vesayet rejiminin geriletilmesi”dir, ne de “Hukuk devletinin çöküşü”dür. Yukarıdaki satırlarda da belirttiğim gibi; “Hukuk Devleti” Türkiye’ de ezilenler için hiçbir zaman bir anlam ifade etmedi ki… Hukuk, her zaman egemenlere hizmet etti. Dün ergenekoncular ise bugün Fethullahcılar… Kim egemen oldu polis gibi zor aygıtlar halkın karşısına baskı aracı olarak çıktı.

Hem, “Hukuk Devleti” savunuculuğunu yapanlarlar, hem de “vesayet rejimi”ni yıkmaktan söz edenler, önce durup, “adalet” üzerine düşünmek zorundadır.

Halkın türkülerinde bile “hesabını soracağız” ifadesi neden bu kadar çok geçmektedir ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder