Nasıl bir sol ?

Sol, siyasi bir kavram olarak karşımıza ilk defa Fransız İhtilali çıkmıştır. İhtilal sonrası kurulan parlamentoda özgürlüklerin destekçisi olan halkçılar başkan koltuğunun solunda, değişime karşı çıkmakta olan zenginler,burjuva kişiler ise sağında otururlardı. Hatta bu gelenek bugün bile Fransız parlamentosunda hala devam etmektedir.
Tabi sol’u bu yazıda bu kadar dar bir perspektiften anlatmayacağım.

Sol toplumları doğrudan ilgilendiren bir kavram, bir yaşama şekli, insanlığın tüm tarihinde adeta bir toplumsal ayraç işlevi gören anlayıştır.
Bu açıdan bakarsak sol’ u üç (3) farklı şekilde ifade edebiliriz…
1-Kendiliğinden sol; materyalizmin Marksizm öncesi sürecinde yaşanmış ve bilimsellik taşımayan…
2-Kendisi için sol; reel sosyalizm sürecinde oluşan…
3-Toplum için sol; temellerini Ekim Devrimi’ ne dayandıran fakat sonradan terk edilmiş olan, o yüzden Dünya’ da henüz layıkıyla yaşanmamış olan…
Kendiliğinden oluşmuş olan sol anlayış zaten adı üstünde doğal bir karakterde olan, toplumsal hafızanın ürünüdür. Kendiliğinden oluşan bu yaşama biçimi, ilkel komünal toplumlardan kalan bir fenomen olarak Dünya’ nın birçok bölgesinde çeşitli zamanlarda uzun yıllar toplumlar tarafından uygulanmıştır.
Kendiliğinden sol’ un bu yapısal toplumsallığından dolayı örneğin M.Ö. 250’ li yıllarda İskenderiye’ de ya da Isparta’ da kurulmuş olan komünal toplumlar, yüzlerce yıl boyunca onlarca dış saldıralara rağmen kendini idame ettirebilmeyi başarmıştır. Aynı şekilde Çek’ in güneyinde kurulmuş olan Tabor yapılanması da Avrupalıların haçlı seferleriyle onlarca defa saldırmasından sonra ancak yıkılmıştır.
Dünya tarihinde bugüne kadar kendiliğinden solun kurmuş olduğu tüm toplumsal yapılanmalar ancak dış güçlerin yoğun müdahalaleri sonunda yıkılmışlardır.
Tüm bunlara rağmen kendiliğinden olan solu bitiremediler. Çünkü bu anlayış doğal toplumsal karakteristik yapılanmadır.
Bugünlerde bu yaşama biçimine karşı çıkanların iddia ettikleri şey; bunun ütopik olduğudur. Ütopik sosyalizm, Marksizm’ den sonra bilimsel sosyalizm gelişene kadar kendini öyle ya da böyle idame ettirdi. Marksizm ya da bilimsel sosyalizm, 20 yy’ da kapitalizme alternatif olan dünyanın en yaygın ideolojisi haline gelirken, bunun yan etkisi olarak “kendisi için sol” anlayışını istemeden de olsa yaratmak durumunda kalmıştır.
Marksizm, Leninizm, Maoizm vb. düşünseller zamanla kimi çevrelerce doktrinleştirilerek kendisi için sol haline getirildi. Bunlar, toplumsal olma karakterinden uzaklaşıp, kişilerin veya partilerin bir fraksiyon ideolojisi haline geldi. İşte bu yüzden, bu yapılanmalar, herhangi bir dış müdahaleye gerek duymadan, toplumsal karakter kazanamadıkları için yıkılıp gittiler.
Tam da bu arada bir parantez açarak Çin örneğini anlatmam gerekir: Çin, yukarıdaki örneklerin arasında en ilginç olanıdır. Çin Devrimi, bildiğiniz gibi Komünist Parti’ nin dinamikleriyle gerçekleşmiştir. Komünist Parti ilk önce Çin’ i Dünya’ daki tek sosyalist ülke ilan etti ardından yine bu parti öncülüğü ile kapitalizme geçildi. Bugün Küba’ da da aşağı yukarı aynı değişim yaşanmaktadır. Komünist parti öncülüğünde Küba, kapitalizme yumuşak bir geçiş yapmaktadır.
Sol, sosyalizm, Marksizm, Maoizm vs. adına her ne denirse, proleterya diktatörlüğü adı altında kurulan, onlarca yıl ayakta kalan yapılanmalar yukarıdaki anlattığım sebeplerden dolayı yıkılınca, varolan kapitalizmde bu ülkelere yerleşip kaldı. Bunun sebebi; solun ya da sosyalist solun toplumsallaşamamış, toplum tarafından benimsenememiş ve toplumsal bir doku haline gelememiş olmasındandır. Yani; sol partilerin artık kendisi için solculuk yapar hale gelmiş olmasındandır. Hal böyle olunca da solcular, sadece solculara yıllarca sol’ u anlatmışlardır.
Sol bugün bu anlayıştan kurtulmak zorundadır. Sol’ u solculara anlatmaktan vazgeçmek durumundadır. Sol, bu anlayıştan kurtulup toplumsal bir içerik kazanmalıdır. Gelinmiş olan bu durum karşısında kendisini sol cenahın içerisinde gören insanlar, bütün sol güçlerle bütünleşip, bilimsel bir algı içerisinde solu, toplumsallaştırarak geniş kitlelerin gereksinimi haline getirmelidir.
Bugün Türkiye’ ye baktığımızda; “kendisi için sol” anlayışını da, “kendliğinden sol” biçimini de görürürüz. Bilmek gerekir ki, sol bütün olarak sosyalist veya komünist değildir fakat her sosyalist veya komünist solcudur. Karşımızdaki Türkiye’ de, komünist olanlar da sosyalist olanlar da “kendisi için solcu” durumundadır. Komünistlerin kendi partileri var… Sosyalistlerin kendi partileri var… Fakat hiçbiri kitlesel toplumsal bir güç durumunda değildir. Solculuğun Türkiye’ de toplumsallaşması gibi bir durum söz konusu olmadığı için bu örgütler bugün kendisine solcu durumundadırlar.
Türkiye’ de kendliğinden sol olan unsurlardan birisi Kürtler, diğerleri alevileri ve üçüncüsü de genel emek güçleridir. Kürtler kendileri için eşitlik, özgürlük, demokrasi kimlik gibi isteklerde bulunuyor ve bunlar için gerektiğinde ölümüne savaşıyor. Bu amaçlar uğruna örgütlenmiş, gerektiğinde silahlanmış, parlementoda, belediyelerde Kürtleri ilgilinderen alanlarda varlık göstermeye başlamışlardır. Kürtleri bu mücadelelerini solcu olmak, solculuğu yaymak, solu toplumsallaştırmak, bu topraklar üzerinde sosyalist bir sistem kurmak amacıyla yapmıyor. Bütün bunları sadece Kürt halkının kendisi için yapıyor…
Aleviler de aynı şekilde… Örgütleniyorlar, yürüyüşler, mitingler yapıyorlar. Çeşitli taleplerde bulunuyorlar. Bunların hiç birisini solculuk için, sosyalist bir sistem için yapmıyorlar. Sadece kendi inançlarını özgürce yaşamak için, yani kendileri için yapıyorlar…
Gerek Alevilerin gerek Kürtlerin tüm bu talepleri aynı zamanda sol taleplerdir fakat bunlar Türkiye toplumunun tamamını kapsamayan taleplerdir. O yüzden de Türkiye halkları için kendililiğinden olma özelliği bir türlü aşılamıyor.
Kürtlerin ve Alevilerin dışında kalan genel emek gücünün bir kısmı ise, siyasal olarak örgütlenmiş, kendisi için sınıf olmuş fakat kendi taleplerini Kürt halkının ve Alevi halkının talepleriyle bütünleştirerek, toplumsal bir istek haline getirememiştir.
Anlattığım bu üç (3) unsurun da sosyalist veya komünist olmasını beklemek aptalca bir bekleyiş olur.
Herkesin ortak çıkarını temsil eden bir sol yapılanma mümkündür. Fakat bu sadece Kürtleri temel alan ya da sadece Alevilerin çıkarlarını gözeten unsurlarla olamayacağı gibi, “Ben sosyalist/komünist partisiyim sınıf temelli bir politika izliyorum hadi bakalım herkes benim etrafımda toplansın” demekle de kesinlikle olmaz.
Kendisi için solun ve kendisi için sınıf olmuş olan emek gücünün hiç olmazsa bir bölümü, kendiliğinden solun, Kürt ve Alevi toplulukları ile bütünleşip, onların kendiliğinden sol talep, birikim ve değerlerini kendi kazanımları gibi savunup, Türkiye çapında yaygınlaştırmadan solu asla toplumsallaştıramaz.
Sol, kendisi için sol’u ve kendiliğinden olan sol’ u tüm değerleriyle alıp, ortak bir zeminde bulaşturamadığı sürece, Türkiye’ de varolan sisteme alternatif oluşturamayacaktır. “Ben sınıf çatışmasını vurguluyorum” dersen, yani hala kendisi için solcu olmaya devam edersen, bütün bir solu ortak bir zeminde buluşturamazsan, bunun için yollar ve yöntemler üretemezsen Sovyetler Birliği örneğinde olduğu gibi toplumsal bir yanılgıya düşersin ve dağılır gidersin.
Bu en somut örnekten çıkarılacak ders; Türkiye’ deki sol grupların kendileri için sol olmaktan kurtulup, toplum için sol olmaya çalışmasından geçer…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder