Paranız bankada güvende mi?

İnsanlar bankalara paralarını güven içinde tutabileceği adeta birer kumbara şeklinde bakıyorlar…

Peki nedir bankalar?

Paranızı güven içinde tutan birer kumbara mıdır yoksa finans kapitalin en asli kurumu olan şirketler midir?

Bankaların kumbara gibi görünmesinin temel nedeni sistemin çeşitli reklamlar ya da kampanyalarla insanlar üzerinde bu algıyı –özellikle subliminal anlamda- oluşturmasıdır. Bu algının oluşması için onlarca örnek verebilirim fakat merak edenler varsa herhangi bir banka reklamını dikkatle incelesinler: Jilet gibi elbisesi olan insanlar, gülen yüzler, dik duruş, güvenli bir ses tonu, bir sandalyenin üzerinde akşama kadar oturup mutlu olan çalışanlar, tanıdık yüzler, etkili bir müzik vs. Estetik ve güven hissiyatı sizlere bu şekilde aktarıldıktan sonra sizler de bankalara paranızı yatırıyorsunuz, paranızın bankalarda emin ellerde olduğunu düşünüyorsunuz, akşam da huzur içinde uykuya dalıyorsunuz…

Gerçeklik ancak bu kadar tahrif edilir!

Bankalardan canı yanan bunca insan varken, sık bankaların iflas ettiği bir ülkede, benim bankaların aslında birer kumbara değil, şirket olmasını anlatmaya çalışmam abesle iştigal gibi düşünülebilir.

Çok açık ve net söylüyorum ki: Bankalar insanların güvenine ihtiyacı olan güvenilmez şirketlerdir. Bu, doğrudan sermaye sahiplerinin birer vampir olmasından değil bizzat bankacılık sisteminin yapısal özelliklerinden dolayıdır.

Bankalar aslında birer şirket olduğu için, her şirketin çalışma prensiblerine sahiptir. Şirketler, genel anlamda satış yaparlar. Ya kendi ürettikleri değerleri ya da başkalarının ürettiklerini satan yapılardır.Bankaların da bu işlerle uğraşmalarının tek sebebi para kazanmalarıdır. Meta fetişizminin bu derece yoğunlaştığı, herkesin her şeyi satmak için –kendini bile- odaklaştığı dönemde kapitalistler ne olsa üretir, ne olsa satar.

Sistemde şirketlerin çalışma prensibleri temelde aynıdır: Ya ürettiğini satacaksın ya da başkalarının ürettiğini satacaksın. O halde bankalarında bu mantıkla çalışması gerekir (!)

Bankaların metası paradır. İşi ilginç hale sokan ise; bankalar fi tarihinde icat edilen para adı verilen nesneyi (aslında günümüzde artık nesne olmaktan da çıkarak sanallaşmıştır) hem kendileri üretir hem de başkalarının ürettiğini (merkez bankası gibi) bizlerden alarak yine bize satarlar.

Bu satılanın da bir fiyatı olması gerekir, o da faizdir. Bankalar sizin mevduatınıza senelik % 5 öderken, komşunuzun paraya ihtiyacı olup kredi istediğinde % 10 talep ederler, aradaki o fark da bankanın “hakkıdır hakkı tapan” şeklindeki kazancıdır.

Kısaaca bankalar, birinin parasını başkasına kullandırarak para kazanır.

Bu sistemin devamı için devlet de bankaları korumasına almıştır.

Devlet bankalara demiştir ki: “İnsanlar size gelip paralarını yatırsın. Bu paraların %10’ unu elinizde tutun yeterlidir. Geriye kalan parayı başkalarına kredi ya da borç olarak satın ve bu yolla para kazanın. Nasıl olsa size parayı yatıran insanlar aynı gün gelip paralarını çekmeyecektir. Paralarının kasada durduklarını sanacaklardır.Biz de halkta herhangi bir tedirginliğin oluşmamasını sağlayacağız. Vs.vs.”

Haliyle bankalar bizim paralarımızın % 90’ ını tekrar dolaşıma sokarak bu sistemin devinimli bir şekilde çalışmasını sağlar ve bizler önce devlete sonra bankalara güveniriz(?)

Peki diyelim ki bankalar iflasın eşiğine geldi o zaman ne olur?

Finansal anlamda krizler yaşanır.
Bu kriz durumlarında bizlerin zararını azaltabilmek için Tasarruf Mevduatı Sigortası Fonu (TMSF) kurulmuştur. Devlet mevduatlarımızı sigortalamıştır.

Dikkat devlet diyorum!

Bu göstermelik bir sigortadır(!)

Şöyle ki: Türkiye’ deki toplam mevduat miktarı şu anda yaklaşık 578.4 milyar liradır. Bu parayı sigortalayan TMSF’ nin varlık miktarı ise sadece 10.2 milyar liradır.

10.2 milyar ile 578 milyarın sigortalanması size güvence veriyorsa paralarınızı huzur içinde bankalarda tutabilirsiniz nasıl olsa devlet var…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder